Taassup ve tutuculuk kabilenin ruhu demektir ve bireyin bütün kabile fertlerine tam bir samimiyetle bağlılığını göstermektedir. Genel bir deyişle çöl bedevîlerinin kabile taassubu tıpkı aşırı milliyetçilik gibidir.[1] Medenî bir insanın vatanı, dini veya ırkı için yapabileceği her şeyi bedevî Arap da kabilesi için yapar, bu yolda her şeyi göze alır ve canını feda etmekten de hiç çekinmez.[2]
Araplar arasında bireyin kabilesindeki kardeşi, amca oğlu veya diğer akrabalarına karşı davranışı tamamen taassuba dayanıyordu; ister zalim olsun, ister mazlum olsun, haklı veya haksız olsun, kabile bireyi akrabasını her durumda savunur, hangi taraf ve konumda olduğuna bakmazdı.
Arapların nazarında, kardeşini veya amca oğlunu destekleyip himaye etmeyenin şerefi lekelenmiş sayılırdı. Ünlü bir Arap atasözünde "Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşini destekle!" deniliyordu. Bir Arap şairi bunu şöyle ifade ediyor:
Kardeşleri bir Arab'ı yardıma çağırdığında o, hiçbir delil istemeden, hiçbir soru sormadan onların tarafını tutar ve derhal yardımlarına koşar![3]
Bu prensip gereğince kabileden herhangi birine yapılan bir hakaret, bütün kabile fertlerine yapılmış sayılır, bu nedenle de bu lekeyi temizlemek için bütün kabile bireyleri ellerinden gelen çabayı göstermeyi vazife sayarlardı.[4]
Yüce İslâm dini böylesine kör taassuba dayalı kabile tutuculuğunu reddediyor, bunun cahillik ve mantıksızlık olduğunu vurgulayarak şöyle buyuruyordu:
Kâfirlerin, kalplerinde cahiliye taassubu taşıdıkları o zamanları hatırlayın. [5]
Yüce İslâm Peygamberi de (s.a.a) şöyle buyurmakta:
Taassup besleyen veya onun için taassup beslenen kimse İslâm'dan çıkmış demektir.[6]
İnsanları taassuba davet eden veya taassup esasınca konuşan ya da taassup ruhu ve düşüncesiyle ölen kimse bizden değildir![7]
Bir defasında Hz. Resulullah (s.a.a) "Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et." buyurdu. "Ya Resulullah, mazluma yardım etmek gerektiği ortada, ama zalime nasıl yardımcı olalım diyorsunuz?!diye sorduklarında "Onun zulmüne engel ol!" buyurdu.[8]
[1]- P. Hitti, age. s.38.
[2]- W. Dorant, age. Asr-ı İman (İman çağı) c.4, s.200.
[3]- Ahmed Emin, age. s.10. "La yes'elûne ehahum hîne yendubuhum / Fi'n-n'aibat-i alâ ma kaale burhanen."
[4]- Hasan İbrahim Hasan, Tarih-i Siyasiy-i İslâm, çev. Ebu'l-Kasım Payende, Tahran, Cavidan yay. 5. bas. hş.1362, c.1, s.37-38 ve Abdulmun'im Macid, age. s.50-51.
[5]- Fetih, 26.
[6]- Şeyh Saduk, Sevabu'l-A'mal ve İkabu'l-A'mal, Tahran, Mektebu's-Saduk, s.263 ve Kuleynî, el-Usulu Mine'l-Kafi, Tahran, Mektebu's-Saduk, 2. bas. hicri: 1381, c.2, s.308.
[7]- Sünen-i Ebi Davud, Beyrut, Daru'l-Fikr, c.4, Kitabu'l-Edep, "Fi'l-Asabiye" babı, s.332, hadis.5121.
[8]- Sahih-i Buhari (Sindi hamişine ekli), Beyrut, Daru'l-Marife, c.2, Kitabu'l-Meza-lim, s.66. Müsned-i Ahmed, c.3, s.201.